|
 |
|
KANiYA SOR |
|
|
|
|
|
 |
|
ilhami sertkaya |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|

Kuşatma
12 Eylül Faşist diktatörlüğü cezaevlerinde ve dışarıda acımasız bir baskı ve terör uygulamıştı. Gözaltına alınanlar polis merkezlerinde ve daha sonra götürüldükleri cezaevlerinde ağır işkencelere tabii tutuldular. O günleri polis sorgu merkezinde ve cezaevlerinde yaşayanlardan biri de bendim. Her işkencenin ardından anlımı demir parmaklığa yaslar, özgür tek gün için canımı vermeye ne kadar hazır olduğumu düşünürdüm.
Afişlerle aranan İlhami Sertkaya’nın iki yıl dağlarda kaçak gezişinin romanı olan “Kuşatma”yı okuduktan sonra, aslında dışardıdakilerle benzer bir yazgıya sahip olduğumuzu daha iyi anladım. Kitaptaki “Xalo”, sömürgeci Türk devletinin arananlar listesinde afişle aradığı İlhami Sertkaya’dır.
Xalo, her santimetre karesi sömürgeci barbarlık tarafından kuşatılıp, operasyon alanı haline getirilmiş Çewlik ve Dersim dağlarında iki yıl kaçak hayat sürdürür. Askleri birlikler özellikle Xalo’yu aramaktadır. Bunun için basmadıkları köy, mezra ve ev bırakmazlar. Xalo, kaçar; bazen, Türk devletinin varlığını ölümcül bir künye gibi alnında taşıyan ürkek evlere girmek zorunda kalır. Buralarda istenmez Xalo. Kışın dondurucu soğuğunda kendini yeniden dağlara vurur. Üşür, donar, aç kalır. Bir çok operasyon ve pusuyu kıl payı atlatır. Bu ölüm takibi sırasında bazen dağlarda kendisi gibi gezinen yoldaş yüzlerle karşılaşır. Bazen, her koşulda yardım etmek isteyen yurtsever bir Kürt ailesinin kısa süreli konuğu olur.
Fakat Türk askerinin ölümcül postalı her yerdedir. Nereye giderse gitsin bir askeri birlik, bir operasyon timiyle karşılaşır. Daracık sığınaklarda günler ve haftalar geçirir. Operasyon yolları üzerindeki köprülerin altındaki su borularına sığınır. Bir yolunu bulup geldiği İzmir’de ve İstanbul’da da aynı baskıcı ve ürkek hava hakimdir. Otobüs terminallerinde ve sokaklarda aranan afişiyle karşılaşır. Kılık değiştir, hal ve hareketlerinde değişikliklere gider. Fakat ölümcül takip bitmez. Gidip sığındığı yurtsever bir ailenin kendisine alışmış bebeğinin kötü ev koşullarında hayatını kaybedişine tanıklık eder.
Bu acı olayla yeniden sokaklara vurur. Çerçevedeki cam kırıklarını genişleterek girdiği ilkokulun çocuk sıralarında uyur. Hayatın arabesk akışı içinde tanınmamak için arabesk bir üslup edinir. Fakat halk düşmanı faşist diktatörlük her yerdedir. Onun baskıcı ruhu insanı insanlıktan çıkarmıştır.
İki yılın sonunda Xalo, yani İlhami Sertkaya Yunanistan’a çıkmayı başarır. Çıktıktan sonra yaşadıklarını “Kuşatma” adlı kitapla romanlaştırır. Romanın arka kapağında yazarın kendisine ait bir yazısı var. Kuşatma adlı kitabın içeriğini sanırım en iyi anlatan arka kapaktaki yazıdır:
“Kaçtım, 12 Eylül’ün ağır işkencelerinden kaçtım. Paspaye edilip, Kürt halkının, arkadaşlarımın önüne “it leşinden beter” edilip atılmamak için kaçtım. Son kurşunu hep kendime sıkmak için, bir “teberik” gibi taşıyarak kaçtım. Ölüm fermanımı okuyan celladı sevindirecek lokmayı ona tattırmamak uğruna kaçtım. Sonra teslim olmamak gururunu yaşamak uğruna; Karer, Kanireş, Şerefdin, Korbox, Silbus u Stariyi kendime barınak ettim ve kaçtım. İki yıl boyunca “perişan palas” diye adlandırdığımız barınaklarımızda, eriyen ve çürüyen bedenlerimize asla aldırış etmeksizin ve yorulmaksızın kaçtım.
Şahsımda, yakalanmam durumunda “elleri çok uzun olan” abartı balonlarını, “zafer” diye ispatlayacak tünemişe, bu “zafer”i tattırmamak için kaçtım. Bir deri bir kemik misaliydim çıplak dağlarda. Kış kurtlarıyla, yaz yılanlarıyla, baharın çılgınlaşırcasına eriyen kar, yağan yağmurların eşliğinde çakan şimşekleriyle bir tufanı andıran coşkulu sel sularıyla dans edercesine kaçtım. Kaçarken kaybettiklerim ve kazandıklarım oldu….
Bir gün geri dönüp, kırılan aşkımı, kırılan devrimimi ve kırılan halkımı, yarıda kesilen gülücüklerimi, özlemlerimi Hüseyin Morsümbül ile “benamus” diye alay ettiğimiz zoru yenmek için kaçtım…. Şaşkınlıklar yaratarak, “yahu bu adam yerin dibine mi girdi?” cümlesine yansayan “yenilgi” itirafını sahiplerine tatırmayı, bir “efsane” misali, Meriç Irmağı’nın öte yanına geçebildiğim o yıldızlı gecenin bir vaktinde başardım…”
İlhami Sertkaya, sömürgeci barbarlığın setlerini çiğneyip geçerek bunları yazmış.
Direniş hikayesi tutkusunu artırarak devam ediyor. Dün halkın direnişçi evlatlarına dar gelen dağlar ve sokaklar artık eskisi kadar ürkek ve dar değil… Türk sömürgeciliğinin Kürt evlerindeki ölüm damgasında onarılmaz gedikler açıldı.
İlhami Sertkaya, 12 Eylül’ün ilk yıllarındaki baskıcı ruhunu romanlaştırmakla iyi bir iş yapmış…
bildiricihasan@hotmail.com
Hasan Bildirici
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
goman@live.de |
|
|
|
|
|
|
Yeni Sayfa 2
Yeni Sayfa 2
Yeni Sayfa 4
Yeni Sayfa 1
|
|
|
|
|
|
 |
|
Facebook Like-Button |
|
|
|
Toplam ziyeretçi sayıssı: 5 Besucher (5 Hits) |