www.kaniyasor.de.tl
KANiYA SOR  
  MEDYA
  BÜTÜN YAZILAR
  KÜTÜPHANE
  CANLI NUÇE TV
  BÜTÜN TVLER
  TELEFON REHBERi
  KONTAKT
  MÜZiK
  NASA
  MAZLUM DOĞAN
  ERMENİ KATLİAMI
  Süleyman Doğan
  Düzgün Gökhan
  ilhami sertkaya
  Kani Yado
  Cemal Pirsûsî
  İstanbul İBB Canlı
Düzgün Gökhan



 

ÇÖZÜMLERİ ÇÖZMELİYİZ

Çözüm sorunsuzluktur. Tarih var olduğundan beri insan ve canlı alemi sorunsuz kalmak için uğraşmıştır. Çözümsüzlüğüne çözüm aramıştır.

Bu çözümleri ararken değişik evreler geçirmiştir. Sosyal bilincin var oluşuyla beraber çözümlerine değişik açılardan yaklaşmıştır. Dinlerin hüküm sürdüğü evrede çözümleri iyi ve kötü yargısından geçirmiştir, bilim aşamasında ise doğru ve yanlış tasnifi ile çözümleri belirlemiştir.

Çözümlerin yetmediği konuları ise ``sorunsal`` olarak tasnif etmiştir. Sorunsal demekle sorunu kalıcılaştıran ve her dönem çözümsüzlüğü ertelemek demektir.

İnsana hayvanlarla mücadelesini zaferle taçlandırdıktan sonra sosyal bilinçle bunu içselleştirdi. Mücadelenin dinamiklerini insana karşı mücadeleye çevirdi. Bu bakımdan sosyal tarih insan içi mücadele tarihidir.

Bu mücadelede değişik yöntemler kullandı. İnsan, mücadeleyi vazgeçilmez bir yöntem olarak sürdürdü. İnsanın insana karşı mücadelesi yerleşik hayatla içkinleşti. İnsan soyu eskiden kendi soyuna karşı mücadelede yabancıydı.

Bütün sosyal çözümler karşıtlı mücadeleyle şekillendi. Bunda bilinçaltı da belirleyici oldu. Ama hüküm süren çözüm mücadeleli çözümdü.

Bilimin belirdiği aşamadan sonra çözümler doğru ve yanlışa göre tasnif edildi. Ne var ki doğrular da sorunluydu. Doğruların pratikte günceleşmesi beraberinde bazı çatışmalara neden oluyordu.

Dinin yargısı iyi ve kötüye göre belirlenmesine rağmen bilimin yargısı doğru ve yanlışa göre ayırt edildi.

İyi ve kötü duygusal olanı kapsamasına rağmen, doğru ve yanlış bilinci de kapsamıştır. Bilimin aşırı bilinçle yüklenmesi mantıksal sonuçlarla sorun olurken,  içgüdüsel devinimi yadsımıştır. İnsan öylece sorun çözmeye alıştı.

Sorunların çözümü doğru ve yanlışa göre yapıldı.

Halbuki çözüm bir neden değildir bir sonuçtur. Çözümün sonuçlarına bakmalıyız.

İnsan bir sorunu çözerken sonuç olarak başka bir soruna saplanmıştır. Mücadeleci çözüm bunu gerekli kılmıştır. Yani çözümlerin devinimi sorunlu olmuştur. Bunda karşıtlık ta belirleyici olmuştur. Mücadeleci çözüm karşıtlıkla birlikte sürmüştür.

Bilim mücadeleci çözümü karşıtlıkla belirlemiş olup, doğru ve yanlışın ayrımında gene soruna saplanmıştır. Sorunların çözümünde sorun nöbetini devralmıştır. Bunda belirleyici olan bilimin çözümündeki karşıtlıktır. Bilimin çözümünde karşıtlık hakimdir.

Mücadeleci çözüm, yıkıcı ve kanlı olmuştur. İnsan halen insana karşı mücadele ederek çözüm üretiyor. Bu çözümünde içgüdüsel davranmayı unutmuştur. İnsan ne vakit insanla mücadele ettiyse soy güdüsünü ayaklar altına aldı. Öylece kanlı çözümleri meşrulaştırdı.

Mücadeleci çözümlerden evvel insan kendi karşıtı değildi, dolaysıyla çözümü hayvanlardan kaçarak üretiyordu.

Çözüm kültürü canlı yaşamın gereği olarak mücadeleci olmuştur, fakat insanın geçirdiği evrim sonucu artık mücadeleci çözüm başlı başına sorun olmaktadır.

İnsanın çözümü, çözümler tarhını niteliksel ve yenisel bir evreye zorluyor. Bunu anlamak için çözümler tarihini çözmeliyiz.

Nasıl çözmeliyiz sorusuna verilecek yanıt sırasıyla büyünün, dinin ve bilimin çözümlerini çözmekle ise koyulmalıyız.

Çözümlerin niteliği, sonuçların yaşam değerini ve yaşam tarzını belirler. Sonuçlar, çözümün ürünü olarak ilişkileri niteler. Sonuçlar, çözümlerin ardında niteliksel bağ oluştururlar. Çözüm nasılsa sonucu da öyledir.

Bu bakımdan insan öyküsünü irdelerken, çözümlerin ve sonuçların bağını esaslı irdelemeğiz. Çözümlerin çözümü bunu gerektiriyor.

Her çözüm kendi sorunlarını beraberinde taşımıştır. Çözümlerin mutlaka sorunları olmuştur. Sorunsuz çözüm mücadelesiz çözümün içindedir. Yani insanın karşıt olmadığı çözüme bağlıdır. İnsanlık böylesi çözümü aramaya gecikmiştir. Bu yüzden kanlı çözümlerden vazgeçememiştir. Çözümler, sorunları sorunlamıştır. Yani sorunları güncelleştirmekle uğraşmışlardır. Hâlbuki ne sorunlar nede sorunluma biçimi neden değildir. İnsan soyu her sorunu aştığında başka bir sorunla cebelleşmiştir. Canlılık yaşamı adete sorunların tekrarı olarak meydana gelmiştir. Bunun nedeni olarak mücadeleci çözümlerin etkisi büyüktür.

İnsan sırasıyla korkularına, bilincine, mantığına çözümler aramıştır. Ama içgüdülerine çözüm aramaya yaklaşamamıştır. Sorunların çözümünde şiddeti benimsemiştir.



ERDEMLERİN ÇATIŞMASI

Tuhaflığın ilginçlikle çakıştığı sınır var mı? Veya tuhaflığı çağrıştıran ilginçlikler mümkün mü? diye sorsalar, buna erdemlerin çatışmasından başka örnek gösteremeyiz.Erdemlerin çatışması, tabiri bile başlı başına tuhaf gelir insana.Sayın Öcalan ve Beşikçi Hoca arasındaki anlaşmazlık veya anlaşılamazlık ilginçliğin tuhaflık sınırındaki buluşmasıdır.

Tartışma kamuoyuna tuhaf geliyor ama ben sadece ilginç buluyorum. Erdemlerin çatışması olarak görüyorum tartışmaları.Erdem, ilişkilerimize kattığımız değerdir. Daha doğrusu, bizden değer katmamız beklenmeksizin, kendi samimiyetimizle verdiklerimizdir. Başkasının yerine onun yararını düşünerek yararlılık göstermektir. İsmail Beşikçi’nin Kürtlerle ilişkisi gibi.

 İsmail Beşikçi, aydın erdeminin doruğuna ermiş kişidir. Hayatını Kürtlerin mücadelesine adadı adeta. Kürt özgürlüğünün taleplerini, erdemli bir Türk olarak değerlendiriyor. Bu bakımdan, Türk halkının Kürtler içindeki sevgi ağacıdır.

 İsmail Beşikçi, Kürtlerin devlet isteme hakkının siyasal bir talebe dönüşmesini savunurken, Türk halkının dilini, kültürünü ve siyasi özgürlüğünü feda etmiyor. Türk halkına Kürt Güneş dil teorisini uydurmuyor. Türk halkını Kürtlüğe feda etmiyor yani. Türkleri inkâr etmeye yeltenmiyor. Bilakis Türk halkına değer katmaya çalışıyor. Türk egemenlik sisteminin haksızlıklarına karşı, haklıları destekleyerek Türk halkının lekelenmesine direniyor. Türk halkının zulme peşkeş çekilmesine karşı çıkıyor. Öylece kendi halkını da koruyor. Türk halkını en iyi savunan İsmail Beşikçi’dir aslında.

smail Beşikçi’nin mesleki benzerlik dışında, Ziya Gökalp’e benzer hiçbir yanı yoktur. İsmail Beşikçi ve Ziya Gökalp meslektaşlar, asker Aragon ile Asker Yaşar Büyükanıt gibi.Sosyolog Kürt Ziya Gökalp Kürtleri inkâr etmeyi kuramlaştırırken, sosyolog Türk İsmail Beşikçi, Türklere değer katarak Kürtleri savundu. Ziya Gökalp kendi halkını Türklere sevdiremedi ama İsmail Beşikçi halkını Kürtlere sevdirmenin sembolü oldu. Beşikçi halkını satmıyor, fakat Ziya Gökalp halkına alıcı bulamayacak kadar inkâr etti.

 Beşikçi’nin Ziya Gökalp’a ihtiyacı yoktur, Ziya Gökalp’ın Beşikçi’ye ihtiyacı hayatidir. Zira doğru olan her şey hayatidir.İkisinin ortak diğer yanları, belki aynı kitapları okumuşlukları olabilir. Fakat okuduklarından farklı sonuçlar çıkardıkları kesindir. Ziya Gökalp’ın erdemli olması bir yana, adam, hem Türklere hem de Kürtlere karşı suç işlemiştir. İsmail Beşikçi onun pisliklerini temizlemek için yıllarca hapis yattı. Ziya Gökalp Beşikçi için bir gün bile hapis yatmazdı, yaşasaydı Beşikçi’yi O sorgulayacaktı belki de. Beşikçiye işkence edebilirdi, kim bilir? Bezeyenle benzetilen arasındaki benzerlik analojik olarak tamamen kusurludur. Bu teşbih bana dokunuyor açıkçası. Beşikçi bunu hak etmiyor. Hassas bir kişi olarak incinmiştir bence.

 Beşikçi’nin haklı taleplerini, değişen dünya şarlarına yorarak yanıtlamak daha doğrudur. Kısacası, politik olabilirliklerle değerlendirmeliyiz. Ziya Gökalap’a benzetilmesi etik bir hatadır.İlginçliğin tuhaflık olarak gözüktüğü sınırdayız işte!, erdemlerin çatışması.Her çatışma bir hatayla oluyor zaten.

Hataya sebep olan sömürgeciliktir. Sömürgeciliğe karşı mücadele eden Beşikçi ile Öcalan arasındaki anlaşmazlığın arasında ince bir zar var sadece. Erdemlerin davranış biçimini belirleyen bu zardır. Bünyemizdeki besin dağılımı yoğunluk farkıyla sağlanır. Besin akışı, fazla yoğundan az yoğuna doğrudur.

 Hücre biliminde, pinisitoz cep, besin akışında hayati işleve sahiptir. Az yoğun yani, besine ihtiyacı olan hücrenin beslenmek için yapabileceği hiçbir şeyi yoktur. Az yoğun hücrenin eli kolu bağlıdır. Ne gelirse çok yoğun hücreden gelir, tanrıdan gelir gibi. Düşük yoğunluklar, eksikliği olanlar gibi duacı olmayı kader saymak zorundalar sanki.

Çok yoğun hücreden az yoğuna besin taşımak, sanıldığı kadar huzurlu gerçekleşmiyor. Az yoğun hücrenin zarı, kimi kez buna direnir. İşte çok yoğunun erdemi burada beli olur.

Beslenmeye ihtiyacı olan hücreye besin verme zahmeti bir yana, bu besini taşıması için yetenekli olması da gerekiyor. Yani, bonker ve eli açık biri olarak, gönüllü verme niyetiniz yalnız başına işe yaramaz. Nasıl vereceğinizi de, bilmeniz şarttır(erdemli olmayı ne sandınız!). İhtiyacı olan almasını bilmez, onu inandırma yeteneğine de haiz olmalısınız. Bir yalvarmadığınız kalır. Zira çok yoğun olan az yoğunun eksikliklerini bilir,az yoğunun fazla yoğunun eksikliklerini telafi etme şansı eşyanın tabiatına aykırıdır.

Çok yoğun, az yoğuna”al! bu senin ihtiyacındır” bağırmayıncaya dek, akla karayı seçer. Çırpınır didinir ki, bir yolunu bulup az yoğuna ihtiyacı olan besini taşısın. Bunun için hücre çeperinin dışında, cebe benzer bir biçim yaratarak içeriye akışı sağlar. Bunu yaparken de, hücre zarına zarar vermez asla. Erdemlidir çünkü, Ziya Gökalp değildir. Bu cebe pinisitoz cep denir.

 İsmail Beşikçi Kürt hücresine pinisitoz cep yaratmak için yıllarını zindanlara verdi. Sartre, Cezayir toplumuna vermeye çalışırken Beşikçi kadar zorlanmamıştı.

Beşikçi, ulusal doygunluğa ermiş ezen ulusun enternasyonalistidir. Kürt ilericililiğinden daha yoğundur. Uluslar arası kimlik sorunu yoktur en azından.

 Sayın Öcalan, Beşikçinin geldiği toplumun barış gözeneklerine doğru yoğunluk akışını sağlamaya uğraşıyor. Yoğunluk akışını barış zemininde gerçekleştirmek istiyor. Çünkü Türk halkı, barış düzeyi bakımından az yoğunlukludur. Sayın Öcalan’ın erdemlerine ihtiyaç duyan hücre, barış hücresidir.

Sayın Öcalan, toplumun barış gözeneklerine doğru yoğunluk katletmeye uğraşıyor. Barış zeminindeki yoğunluk akışkanlığı, Kürt erdeminin karakterine sahiptir.

Sayın Öcalan barış bakımından, Kürtler’in İsmail Beşikçi’sidir.

İsmail Beşikçi’nin ısrar ettiği doğru şudur: Toplumların ve ulusların iktidarsızlık ve devletsizlik süreci çok ileriki süreçtedir. Yani, kaç kuşak sonraki uzak gelecektedir. Uzak gelecekteki uzaklık uğruna, sosyolojik zamanları doğal yaşamadan, bir ulusa, ulusal süreci atlatmaya kalkışmak sosyolojik sakatlığa sebep olur. Birinci kata girmeden, yirminci katın merdivenini tarif etmeyi öncelemek(ekolojik toplumu) ulusal motivasyonu düşürür.

Berşikçi’nin savunduğu, birinci katın uluslar arası hukuktaki talepleridir.20.katı uluslar arsı hukuk tartışmıyor henüz. Erkeni tartışmak Kürtlere kaybettirir. Erkeni tartışmak Kürtleri geciktirir. Kürtler, geç kalmayı tartışmaya gecikmişler çünkü.

Sayın Öcalan, kendi cephesinde ulusluğu aşan nitelikte taleplerde bulunuyor. Yani, ulusluğu daha ilerici gördüğü sürece “feda” ediyor.

Bu durumda, hangi İsmail Beşikçi gerçekçidir?

Bana göre ikisi yalnız başına eksik kalırlar. Her iki İsmail Beşikçi, biribirini tamamlıyor.

Gerçek olan ikisinin bileşkesidir. Sayın Öcalan’ın talepleri ancak, Sayın Beşikçi’nin talepleriyle doğal evrimini yaşayabilir.

Beşikçi Hoca ile Sayın Öcalan cephesinde, buraya kadar sorun yoktur. Sorun, Kürt erdeminin Tarihsel karakterinde başlıyor aslında.

Her toplumun,halkın veya ulusun erdemleri özgün karaktere sahiptir.,

Örneğin, batı erdemi, başkasının keyfi için keyfini bozmama huyuna sahiptir. Fakat başkasının mağduriyetine duyarlılık ve fedakârlık esirgenmez. Soğuk iklim, batı toplumunun erdemlerini de mantığa çekmiştir. Batı erdemlerinde ego feda edilmez ama egonun fazlası erdeme verilebilir.

Kürt erdeminin karakteri tarihsel geçmişiyle bağlantılıdır. Tarihsel sömürgecilik, Kürtlerin başka toplumlarla ilişkisinde erdemli davranmayı aleyhte anlaşmaya itmiştir. Dış ilişkide vazgeçmeyi, erdem olarak yüceltecek alışkanlığa büründürmüştür.

Sömürgecilik, Kürtlerin erdemli davranmasını lüks sayacak kadar eksiltmiştir. Yani Kürtler, erdemli davranmasalar bile kimse onlara erdemsizlik davası açamaz. Kürtlerin erdem borcu yoktur kimseye. Davacı olamazlar. Zira davalının mahkemedeki ismi bile kendinin değildir. Züğürt birinin hayır kurumlarına bağışta bulunmamasını kim yadırgayabilir?

Kürtler, siyasal ve özgürlük bakımından züğürtler. Kimseye siyasal bahşiş veremezler. Kendileri muhtaçlar çünkü.

Kürtlerin, dış ilişki karakteri ödünlüdür. Özgürlük özürlüsü oluncaya dek, ödünlerle ilişki yürütmüşler. İlişkiye katığı değer anlamına gelen Kürt erdemi, aleyhe işlemiştir.

Erdem, kendini iptal etmek değildir. Kendi yararınız kadar ilişkilerinizin yararını desteklemektir. İlişkileriniz sizin aleyhinize sizden yararlanıyorlarsa, erdemli değilsiniz.

Komşusunu doyurmak için kendini aç bırakmak erdem değildir ama komşusuyla bölüşerek tok uyumak erdemdir.

 Kürt erdemi, zamanla feragat karakterine dönüşmüştür. Kendi haklarından feragat etme karşılığında “iyi” sayılmışlardır.

Sömürgecilik koşulları, Kürt erdemini, mağduriyete rıza gösterme sınırına getirdi. Bu, son otuz yılın çok evvelinde oluşmuş dış ilişkilerin karakteridir.

Kürtlerin başka toplumlarla tarihsel ilişkilerinin karakteri, başlıbaşına analiz konusudur. Dış ilişkilerin karakteri, ilişkilerin tarihi kadar önemlidir.

Kürt erdemi, tarihsel olarak saflık derecesinde budalalık sınırını varmıştır.

Türk egemenliğinin ilişki karakterinde erdem, sıfırın altında daha çok sıfırdır. Türk egemenliği erdemsizdir. Tarihsel Türk aklı, erdemleri enayilik saymıştır çünkü.

Erdemleri enayilik sayan hakim Türk anlayışı karşısında, feragatli Kürt erdemi, ziyan olma riskini beraberinde taşıyor. Erdemleri koyun gibi gören kurtçu mantığa dikkat etmeliyiz.

Eksik olanların tamamlanmaya ihtiyacı vardır. Erdemli ilişkilere ihtiyacı olan Kürtlerdir. Erdemlere biz muhtacız.

Erdemsizlere erdem öğretmek, haksıza hak vermek gibidir. Erdemlerin suiistimal edilmesine karşı tedbirli olmak, her ulusun güvencesidir.

Kürt erdemi, iç erdemlere dönüşmedikçe, feragat kültürü daha da sürecektir.

 DÜZGÜN GÖKHAN    candost1@live.nl

goman@live.de  
  Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 2 Yeni Sayfa 4 Yeni Sayfa 1

 

   KANİYA SOR           

ZANÎNGEHA KURDΠ  

   HAVA DURUMU          

 

wetter.com
 

 
 

 Taraf

 ZAMAN

 BugünGazetesi.......

 

 

 EvrenselGazetesi.

 

 
Facebook Like-Button  
 
 
Toplam ziyeretçi sayıssı: 2 Besucher (2 Hits)
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden